Fransız Sineması’nın Hüzünlü Bakan Meleği: Anna Karina

Gözleri ile konuşan, hüzünlü aurasıyla izleyiciyi derinden etkileyen, Jean-Luc Godard‘ın ilham perisi aktris Anna Karina’nın hayatına bir göz atalım 🎬

Zor Çocukluk

Asıl adı  Hanne Karin Blarke Bayer olan aktris, Danimarka’nın Frederiksberg şehrinde 22 Eylül 1940’da dünyaya gelmiştir. Annesi bir giyim mağazası sahibi ve babası bir gemi kaptanıydı. Babası, Karina doğduktan bir yıl sonra aileden ayrıldı.

Hayatının ilk dört yılını anneanne ve büyükbabasıyla yaşayarak geçirdi. Ardından sekiz yaşındayken, annesi ve istismarcı üvey babasının yanına dönmeden önce, dört yılını koruyucu ailede geçirdi. Çocukken annesi ona çirkin olduğunu, gözlerinin ve alnının çok büyük olduğunu söylediğinden istenmediğini ve sevilmediğini hissettiğini söylemiştir. Karina, çocukluğunu “sevilmeyi çok istemek” olarak tanımlamıştır.

Anna Karina’nın küçüklüğü (story’e tıklayınız)

Onu İsveç’e veya Amerika’ya götürecek tekneler bulmaya çalışarak evinden kaçmak için çok sayıda girişimde bulunmuştur. Küçük yaşlardan itibaren oyuncu olmayı hayal ediyordu ve drama okuluna gitmek istiyordu ama o zamanlar Danimarka drama okulları için giriş yaş şartı 21’di. Bir öğrenci olarak okula nadiren devam etmiştir ve sertifika sınavlarında iyi notlar aldığında, okulu kopya çekmeden bunu yaptığına inanmayı reddetti. Haksızlık, onu 14 yaşında okulu bırakmasına itmiştir.

Kariyere İlk Adım

Okuldan ayrıldıktan sonra, bir mağazada asansör operatörü ve bir illüstratörün asistanı olarak işe başladı. Profesyonel kariyerine, kabarelerde şarkı söylediği ve reklamlarda oynayan bir model olarak çalıştığı Danimarka’da başladı. 14 yaşında, Danimarkalı yönetmen Ib Schmedes tarafından sokakta görüldü ve Cannes’da ödül kazanan kırk dakikalık kısa filmi Pigin og skoene‘de (1959) başrol olarak oynadı.

Ancak evde işler pek iyi gitmiyordu. Bir akşam üvey babası onu çok fena döünce Karina ülkesinden ayrılmaya karar vermiştir. Dedesinden aldığı 15 dolarla otostopla Paris’e gitmiştir. Danimarka’da büyümüş olmasına rağmen Fransa’dan büyülendiğini ve 14 yaşında Paris’e gittikten sonra, geri dönüp orada yaşamak istediğini söylemiştir.

1958 yazında Karina cebinde sadece 10.000 frankla Paris’e geldi. Fransızca konuşamadığı için kalacak bir yer bulmakta zorlandı ve mahalle rahiplerinden uyuyacak bir yer istemek zorunda kaldı. Sonunda genç bir rahip ona Pavée Sokağı’nda, Bastille’in hemen arkasında küçük bir oda buldu.

Bir gün açlıktan bayılacakken Paris’te dolaşırken kendini Saint-Germain-des-Prés’de buldu. Ünlü Les Deux Magots kafesine oturduğunda Catherine Harlé adında bir kadın ona yaklaşıp ona birkaç fotoğraf çekip çekemeyeceğini sordu. İlk başta şüphelenen Karina, bunun Fransız gazetesi Jours de France için profesyonel bir çekim olduğunu öğrenince sonunda kabul etti. Çekimi bitirdikten sonra Harlé, Karina’ya çok yetenekli olmadığını söylese de ona bazı bağlantılar verdi.

Ün Artıyor

Geçen zamanlarda model olarak çalışmaya başladı ve sonunda Elle de dahil olmak üzere birçok dergi için poz verdi. Pierre Cardin ve Coco Chanel ile tanıştı ki bu ona ünün kapılarını açmıştır. Karina, Elle fotoğraf çekimi setinde Chanel ile tanıştığında Chanel’in ona şöyle dediğini söylemiştir:

“Bir aktris olmak istediğine inanıyorum… Fransızca öğrenmen gerekiyor. Senin adın ne küçük kız?”

“Hanne Karin Bayer“

“Hayır, Anna Karina. Kendine öyle hitap et.”

Bu isim, Leo Tolstoy’un romanı Anna Karenina‘ya atıf yapan bir sahne adıdır. Ayrıca Coca-Cola, Pepsodent ve Palmolive gibi büyük markaların ürün reklamlarında da boy göstermiştir. O dönemde hâlen reşit değildi fakat kendisine kalacak bir yer bulmaya yetecek kadar para kazanmıştı. Hâlâ drama okuluna gitmek istiyordu. Kendi kendine dil öğrenmek için sinema salonlarında oturup Fransız filmleri izlemiştir.

Karina “Pierrot Le Fou” filminin setinde

Dönüm Noktası

O zamanlar Cahiers du cinéma‘da film eleştirmeni olan Jean-Luc Godard, Karina’yı ilk olarak Monsavon’daki bir barda, film ön izlemeleri sırasında küvette poz verdiği Palmolive reklamlarında gördü. Godard ilk uzun metrajlı filmi À bout de souffle (1960) ‘da ona küçük bir rol teklif etti ancak çıplak bir sahnesi olacağını söyleyince Karina rolü reddetmiştir.

Karina

Godard, Palmolive reklamlarındaki bariz çıplaklığından bahsederek reddinin nedenini sorguladığında, “Deli misin? O reklamlarda mayo giyiyordum ve sabun köpüğü boynuma kadardı. Çıplak olduğum senin aklındaydı” diye yanıtladığı söyleniyor. Sonunda Godard’ın Karina için ayırdığı karakter filmde yer almamıştır.

Godard ona, Cezayir Savaşı sırasındaki çekişmeli Fransız eylemleriyle ilgili Le Petit Soldat (1963’e kadar gösterime girmemiştir) bir rol teklif etmiştir. Filmde Cezayir yanlısı bir aktivisti oynayan aktris, o zamanlar henüz 21 yaşın altındaydı bu yüzden görüşmediği annesini sözleşmeyi kendisi için imzalaması için ikna etmek zorunda kalmıştır. Film sansasyoneldi ve Cezayir Savaşı’na atıfta bulunan içeriği nedeniyle o zamanlarda Fransız tiyatrolarında yasaklanmıştı.

Karina, Le Petit Soldat(1963)

Anna Karina geniş rol aralığında oynamıştır. Une femme est une femme(1961) filminde Angela olarak rolü, bir çocuk sahibi olmak isteyen ve MGM müzikallerinde yer almanın hayallerini kuran bağımsız bir striptiz dansçısıydı. Karina, performansıyla 11. Berlin Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu dalında Gümüş Ayı kazanmıştır.

Karina, Godard’ın yönettiği çokça filmde oynamıştır. Vivre sa vie(1962), Bande à part(1964), Pierrot le Fou(1965) ve Alphaville (1965) dahil olmak üzere sekiz filmde rol aldı.

Karina’nın kariyeri 1960’larda düzinelerce filmde oynamasıyla yükselişe geçmiştir. Farklı ülkelerin sinemasına da katkıda bulunmuştur:

Anna Karina ve Nicol Williamson “Laughter in the Dark” filminde

Karina oyunculuk dışında müzik kariyerine de sahiptir. 1960’ların sonunda, Serge Gainsbourg’un “Sous le soleil excactement” ve “Roller Girl” adlı şarkılarıyla büyük bir hit yaptı. Her iki şarkı da film yönetmeni Pierre Koralnik’in Gainsbourg ve Jean-Claude Brialy ile birlikte 1967’de 7 şarkı söylediği TV-müzikal komedisi Anna‘dandır. Karina daha sonra Philippe Katerine ile Une histoire d’amour adlı bir albüm kaydetti ve ardından bir konser turu yaptı.

Sous le soleil excactement

Karina ayrıca dört roman yazdı:

  • Altın Şehir (1983)
  • On n’achète pas le soleil (1988)
  • Jusqu’au bout du hasard (1998)
  • Le vilain petit canard (2010)

Godard ile Olan İlişkisi

Le Petit Soldat filminde birlikte çalışırken, ekip Lozan’da bir akşam yemeği partisi vermişti. O gece Godard bir not yazıp Karina’ya verdi. Notta şunlar yazılıydı “Seni seviyorum, gece yarısı Café de la Prez adlı bir kafede gel ve benimle buluş.” O sırada Karina bir ilişki içindeydi ama Godard’a çoktan aşık olmuştu. Bu yüzden o zamanki erkek arkadaşıyla ilişkisini bitirdi ve Godard’la buluşmaya gitti. İkili, ilişkiye başladı ve 1961’de evlendiler.

Godard ve Karina

2016’da verdiği bir röportajda:

“Nasıl onurlandırılmayayım? Belki çok fazla, kulağa çok gösterişli geliyor ama elbette insanların bunu söylediğini duymak beni her zaman çok etkiledi. Pygmalion gibiydi, bilirsin? Ben Eliza Doolittle’dım ve o öğretmendi.” demiştir.

The Independent’a göre çift 1960’ların en ünlü çiftlerinden biri oldu. Filmmaker dergisinden bir yazar, çalışmalarını “sinema tarihindeki tartışmasız en etkili çalışma grubu” olarak nitelendirdi. Kritik başarıya rağmen, perde arkasındaki ilişkileri çalkantılı olarak tanımlandı. Film setlerinde kavga ediyorlardı. Anna birkaç kez hastaneye kaldırılmış hatta intihara teşebbüs etmişti. Sonrasında bir akıl sağlığı kurumunda hastaneye kaldırıldı. Godard genellikle açıklama yapmadan ortalıktan kayboluyordu. İlişkileri toksikleşmişti.

Godard çok kıskançtı. Karina’nın oyunculuk yeteneğini sorgulayıp ona şöyle demiştir: “Bu satırları nasıl söyleyeceksin, çok korkunçlar! Bu bir komedi, bunu asla yapamayacaksın.”. Bu dönemden Karina’nın yer almadığı bir Godard filmi olan ve baş rolünde Brigitte Bardot‘un olduğu Le Mépris (1963) filminin, onların zor durumlarına dayandığı söylenir. Çift 1965’te boşanmıştır.

Godard ve Karina

Karina 2016 baharında, Godard ile artık birbirleriyle konuşmadıklarını açıklamıştır. İlişkiyi W dergisine verdiği bir röportajda şöyle anlatmıştır:

“Her şey en başından çok heyecan vericiydi. Elbette harika bir aşk hikayemiz falan var ama biz birbirimizden çok farklıydık. Benden 10 yaş büyüktü. O çok tuhaf birisiydi. Gidip üç hafta sonra geri dönerdi. Zordu ve ben genç bir kızdım, 21 bile değildim , o sırada Godard 30 yaşındaydı. Beni incitmek istemediğini biliyordum ama yaptı. Asla orada değildi, asla geri dönmeyecekti ve nerede olduğunu asla bilemedim. Beni biraz deli etti.”

Godard’dan boşandıktan sonra Karina yeniden evlenmiştir; Fransız aktörler Pierre Fabre (1968-74), Daniel Duval (1978-81) ve 1982’den ölümüne kadar Amerikalı film yönetmeni Dennis Berry ile evli kalmıştır.

Karina, 14 Aralık 2019 Cumartesi günü Paris’te bir hastanede 79 yaşında öldü. Temsilcisi Laurent Balandras’a göre ölüm nedeni kanserdi. Ancak eşi Dennis Berry sebebin kanser olmadığını, kas yırtılmasından sonra gelişen bir komplikasyon olduğunu söylemiştir.

Anna Karina İmajı

Karina 60’lar sinemasının bir ikonu, Fransız Yeni Dalga sinemasının temel öğesi ve aynı zamanda bir stil ikonu olarak kabul edilir. The Guardian, onu “Fransız yeni dalgasının coşkulu, özgür ruhu” olarak tanımlamıştır. İmza görünümü; koyu saçları, ince perçemleri, kalın göz kalemi, ana renk denizci üniforması üstleri, diz çorapları, bere ve kayıkçı gibi ekose şapkalardan oluşan okul üniformasıydı.

Karina stili
Karina’nın ünlü göz makyajı

Refinery29, hakkında “60’ların Fransız kız stili – denizci elbiseleri, ekose, uzun çoraplar ve şapkaları düşünün – ve büyüleyici ceylan gözlü güzelliği, bugün süper şıklar tarafından referans alınmaya devam ettiği anlamına geliyor.” demiştir.

Karina’nın ikonik anlarına gitmek için aşağıdaki story kısmına tıklayınız👇

Aktrisin yer aldığı tüm filmleri görmek için 📽️

Aktrisin diskografisi için 🎵 simgelere tıklayınız.

Okuduğunuz için teşekkürler! Paylaşmayı ve yorum yapmayı unutmayınız!

0 0 votes
Article Rating

Bir Yorum Yazın

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments